Neşe Gök Neşe Gök
03 Şubat 2022 Tezatlıklar Ülkesi Mısır'a Yolculuk
03 Şubat 2022 - Sosyal İnci'ler
Tezatlıklar Ülkesi Mısır'a Yolculuk
Tezatlıklar Ülkesi Mısır'a Yolculuk

Ben bol teyzeli bir ailenin en büyük yeğeni olarak dünyaya geldim. Hayatımın ilk yıllarında yeğen-teyze arz dengesi benim lehimeydi. Zamanla kuzenler çoğaldı. Yeğen arzı katlanarak büyürken, teyze sayısı sabit kaldı. İşte bu yüzden teyzelerimi tekelime alabileceğim fırsatları asla kaçırmam. Ve gene bu yüzden Peri teyzem, “Teyzeler Mısır’a gidiyor.” deyince, o uçağa ben de attım kendimi. İyi ki de attım, Ocak soğuğunda hafif serin bir çöl havası ile, teyzelerimle birlikte tarihi keşfetmenin keyfi bambaşka oldu.

Her ne kadar çok seyahat etmiş biri olsam da bu benim ilk Mısır, hatta ilk Afrika kıtasına ayak basışım oldu. Son derece modern ve temiz Kahire Uluslararası Havaalanı’na inip, uzun süren pasaport işlemleri ardından turumuz başladı. Otobüsümüz bizi hemen Mısır Uygarlığı Müzesi’ne götürdü ve önce meşhur Ramsesler ve diğer bilimum tanrı / kralların mumyaları ile tanıştık ve ardından Nil Nehri üzerinde yüzer bir restoranda (yüzer dediysem, son 30 yıldır yüzmediği kesin) yemeğimizi yedik. Daha ilk günden beni hayretlere düşüren, insan ve çevre görüntüleri ile tanışmış olduk. Bir yandan dünyanın en eski uygarlığı, harika kültür ve tarihi eserlere ev sahipliği yapan bir ülke, diğer yandan müthiş çarpık kentleşmenin içinde, sokakları çöp yığınları ile dolu bir kentte çöplerle birlikte yaşayan milyonlarca insan. Bir yandan Nil Nehri bir ülkenin hem geçim kaynağı hem enerji kaynağı hem hayat kaynağı iken bir yanda bu nehri hunharca kirleten, çöplerini ve atıklarını atabilen bir bilinçsizlik. Bir yandan binlerce yıldır ayakta kalmış sanat eserleri ve yapıları yaratmış bir uygarlık, diğer yanda, her şeyin en ucuzu ve kalitesizi ile yapılmış binalar, eşyalar, yemekler ve servis. Zor bir ülkede olduğumuz daha ilk gününden kendini belli etti ve bu tezatlık 10 gün süren yolculuğumuzda beni hep hayrete düşürdü.

Müthiş Giza piramitleri, Mısır deyince, tarih deyince herkesin aklına gelen ilk görüntü. Otobüsten iner inmez, etrafınızı saran bir şeyler satmaya çalışan çocuklar, en ufak bir esintiyle havada uçuşmaya başlayan naylon torba ve ambalaj çöpleri. Etrafta hızla giden atlı arabaların yanında, ağır ağır ilerleyen develer ve dev turist otobüsleri. Aynı küçücük insanların inşa ettiği dev piramitler gibi, her şey bir tezatlık içinde.

İkinci durağımız olan Luxor ise Kahire’den çok daha modern, turistik ve temiz bir şehir. Orada da müthiş bir tezatlık, bin yıllarca talan edilmiş kral mezarlarının arasında, en basit, en sıradan, sadece 3-4 yıl tahtta kalmış ve en ortalık yerde olduğu için kimsenin aramadığı bir yere saklandığı için el değmeden bulunabilmiş bir Tutankamu’nun mezarı. İçinden çıkanlar dudak uçuklatacak cinsten. Ve insana düşündürüyor: Bu basit kralın bile mezarında bunlar vardıysa, kim bilir o şaşaalı tapınak mezarlardan bin yıllarca kimler neleri nerelere aldı götürdü. Nitekim bugün dünyanın her yerinde Mısır eserleri müzesi bulmak mümkün. Ama yine de hâlâ her yerde kazı çalışmaları var ve hâlâ her yerden hazineler bulunuyor.

Sonraki 4 günümüz Nil Nehri üzerinde gezen bir Cruise ve yine yolda uğradığımız şehirlerde gezdiğimiz Karnak, Edfu, Philae ve Kom Ombo tapınakları ardından Aswan şehrine varış. Yapıldığı zaman dünyanın en büyük barajı olarak nitelendirilen, hâlâ baraj gölünün neredeyse tüm Ege Bölgesi büyüklüğünde olan Asuwan Barajı ziyareti, gene 100 yıl önce müthiş bir titizlik ve sabırla hayata geçirilmiş fakat şimdi satıcı çocukların ve onların etrafa saçtığı çöplerin istilasına uğramış. Asuwan Botanik Bahçesi ziyareti ardından 4 saatlik bir çöl yolculuğu ile Abu Simbel şehrine (şehir dediğime bakmayın, kasaba büyüklüğünde) varıyoruz. Abu Simbel tapınağı ise, tüm dünyadan arkeologların, baraj gölünün altında kalmaktan kurtarmak için seferber olduğu ve her bir taşı tek tek taşınan yine insan üstü dev bir tapınak.

Tüm bu tapınak ve kazılardan o kadar fazla eser çıkıyor ki, 100 yıldır dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Büyük Mısır Müzesi şimdilerde yeni müzeler doğurmak üzere. Mumya bölümü, ilk gün gittiğimiz Mısır Uygarlıkları Müzesi’ne taşınmış. Yine birçok eser de bu sene açılması planlanan Kahire Müzesi’ne taşınma hazırlıkları içinde. Ama bu eski müzenin kapanacağı anlamına gelmemeli çünkü daha depolarda birkaç tane dev müzeyi besleyebilecek eserler olduğu söyleniyor. Biz gittiğimizde Büyük Kahire Müzesi henüz açılmamıştı, belki gelecek sefer onu ziyaret etme şansımız olur. Bu seyahatimizde eski müzeyi ziyaret ettik.

Son günlerimizde ise bir de İskenderiye şehrine gittik. Nil Nehri’nin Akdeniz ile buluştuğu yerde hem verimli toprakları hem dev limanı hem de kilometrelerce uzanan plajı ile biraz İzmir’i andırıyor. Birçok Türk ve Osmanlı devlet adamları ve tüccarları da İskenderiye’de iz bırakmışlar.

Benim Mısır deyince aklıma hep İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yer alan Dikilitaş gelirdi. Bu dikilitaşlar Mısır’ın sembolü ve Londra, Paris ve İstanbul gibi dünyanın 7 büyük şehrinde var. Hem yapımı hem taşınması çok zahmetli. Nitekim bizim dikilitaşın gelmesi 3 padişah dönemini almış. İskenderiye’ye taşınabilmiş fakat oradan buraya getirmek çok zor olmuş. Biz İzmirliler de bir Dikilataş’a sahibiz, Kültürpark’ta kaskatlı havuzun orada küçük bir dikilitaş örneği görebiliyoruz. Bugüne kadar bu taş bana hiçbir şey ifade etmiyordu. Artık her görüşümde, tezatlıklar ülkesi Mısır’ı ve dev tapınaklarını hatırlatacak bana.

 

2779 Görüntülenme
10
0
6 + 31 =