İnci Holding Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Filiz Morova İneler, plansız Hırvatistan seyahatini anlattı.
“Men plan, god laughs” bir yahudi deyişi… “Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarını anlat!” Çok sevdiğim ve deli gibi plan yapan biri olarak kendime sıkça hatırlattığım bir sözdür… Siz kendinize hatırlatmasanız bile başka bir durum bunu farketmenize neden olur. Fırsat buldukça seyahat eden ve seyahatlerini neredeyse saati saatine planlamayı huy edinmiş bir çiftiz. Özellikle çocuklarımız dünyaya geldikten sonra bu planlı yaşamın avantajlarını çokça yaşadık. Ancak bazı zamanlarda törpülemeye ihtiyaç duyduğumuz bir yanımız olduğunu da kabul etmeliyim. İşte bu seyahat yazısı plansızlığın öyküsüdür! Hem de çocukla plansız seyahat!
Tek Plan: Karavan!
Çocukla seyahat, yaratıcılık gerektirir. Normal koşullarda dahi çeşitlendirilmemiş seyahat, seyahat değildir bizim için. Ülkenizin ya da başka bir ülkenin denizinin tadını çıkarırken, o denizlerin tarihini bilmemek ayıp gelir. Ya da başka bir doğal güzelliğinin içindeyken, nasıl korunduğuna ilişkin politikalarını merak ederiz. Aile nüfusu artınca da; çocuklar için cazip noktaları içeren listeler uçuşur havalarda. Planlamanın bazı o listelerdeki eğlence oluverir birden! İşte bu kez biz listeyi bir üst seviyede tuttuk ve yaşlar da müsait diyerek, tek maddede “Karavan” dedik.
Atina’dan girip, Venedik’ten çıkmayı planlarken bulduk kendimizi; ama sonra gördük ki bu rota bizi hem planlama konusunda, hem de gün sayısı konusunda zorlayacak. Plansızlığı mümkün kılacak şekilde Avrupa dokusunda, Balkanlar kokusunda olan bir ülkeye gitmeye karar verdik: Hırvatistan!
Karavanla Hırvatistan’da Seyahat-Dalmaçya Kıyıları
Karavan’ı Türkiye’deyken kiraladık. Bir “rotasız seyyah” olamasak da; rota ile ilgili tek kesin kararımız Kuzey’den başlamak yönünde oldu. İlk gün, 1 gece Zagreb’te otel’de kalıp, şehir yaşamını bir 15 günlüğüne terk etmeden önce Zagreb’i, gelişmekte olan bir Avrupa kentinin tarihi sokaklarını, Kırık Kalpler Müzesi’ni gördük.
İkinci gün karavanımızla ilk buluşmayı gerçekleştirdik! Küçük bir oryantasyon ile karavanımızı devraldık. Yaklaşık 3,5 saat Sergenç kaptanın mükemmel yol sürüşü ile ilk yolculuğumuzun içinde olmamıza şaşırdık. Yolda ilk kamp alanımızı, kampçıların vazgeçilmez yeri olduğunu yolda okuyarak öğrendiğimiz, Porec olarak belirledik. Tüm seyahatimiz boyunca www.camping.hr sitesi aracılığıyla harika kamp alanları bulduk.
Kamp Alanı Seçim Sistemi şöyle; siteden 1 yıldızdan 5 yıldıza kadar her türlü detayda arama yapılıyor. Aile meclisi tarafından kamp alanında mutabık kalınıyor. Resepsiyona gidiliyor. Niyet beyan ediliyor. Kamp alanına giriş izni alınarak, alan gezisi yapılıyor. Elde kamp alanı haritası, sanki arsa seçimi yapan mütahit edasıyla yerleşim yerine karar veriliyor. Burada öncelikler devreye giriyor. Denize, ormana ve ortak temizlik alanına ve varsa havuza da optimum uzaklıkta ise de oldu bu iş! Ardından resepsiyona gidilip, seçilen yer kaydedliyor. Ardından başlasın yerleşim...
Yerleşim: 4 sandalye, bir masa, bir de gölgelik itina ile kuruluyor. Çocukların görevleri mühim. Her aşamada bir sorumlulukları var. Bu aşamada sandaleyelerin açılması ve dizilimi???? ardından elektriğe bapğlanılıyor. Buzdolabı yerleşik moduna getiriliyor ve tam randıman çalışması sağlanıyor. Son adım: Türkiye’den görütürülmüş Türk Kahvesi pişiriliyor ve yorgunluk kahvesinden müthiş manzaraya karşı ilk yudum alınıyor...
Alışveriş, Yemek, Bulaşık: Bu arada, ilk kamp alanına varmadan muazzam bir alışveriş yaptık, çünkü bir kaç özel akşam hariç yemekler bizden sorulacaktı. Karavan’da yemek yapmak müthiş keyifli ve bizim gibi yoğun çalışan kişiler için, bana sorarsanız terapi niteliğinde bir dinlenme fırsatı. Bulaşık ise tam bir macera. Karavan’da yine bulaşık yıkama imkanı mevcut. Ancak kamp alanlarında her şey var ve dediğim gibi olması gerektiği gibi çok temiz şekilde tutuluyor. Örneğin ortak bulaşık alanları var. Tüm bulaşık alanlarının hemen bitişiğinde ise çocuk oyun alanları. Bundandır ki çocuklar kampta bulaşık yıkamaya gitmeye bayıldılar???? her yemek sonrası, “hadiii bulaşık yıkamayaaaa” derken bulduk onları???? bu aşamada yine görevler verdik onlara; örneğin bulaşık deterjanından İçim sorumluydu, bardaklardan ise Erim. Görevini yapan parka gider... bayıldılar bu düzene..
Kamp alanlarından ayrılırken; önce karavan neta edilir. Ardından elektrik kablosu sökülür, elektrik iç sistemi seyahat moduna çevrilir. Temiz su tankı doldurulur, pis su tankı boşaltılır. Kamp alanlarında bu sistemi sağlayan altyapı o kadar iyi ve temiz ki; bu konular iş olmaktan çıkıyor. Seyahatin keyifli bir faaliyeti haline geliyor. İnanın çok kolay ve steril bir şekilde tüm yol hazırlığınızı yapabiliyorsunuz.
Hırvatistan özetle tam bir kampçı cenneti. Ülke doğal sit alanlarından oluşuyor. O nedenle imar izni olmayan arazilerden ibaret. Açıkçası bu darboğazı geçici imar yasaları ile aşmak yerine çok da sürdürülebilir bir çözüm üretmişler. Kamp alanları! Yüksek katlı oteller yerine; kapasiteleri bazen 5000 kişlere varan kamp alanlarına yatırım yapmışlar. Altyapı ve diğer sistemlerin üzerinde odaklanmışlar. Örneğin tüm aydınlatma için güneş panelleri kullanıyorlar. Elektrik, su, kimyasal wc temizleme yerleri gibi ortak kullanım alanlarında temizlik problem asla yok ve altyapı müthiş. Her şey çok pratik tasarlanmış. Yani söylenildiği gibi Hırvatistan bu kamp işini çözmüş. Tabii bu alanlar Avrupa Birliği’nin de fon kaynakları kullanılarak yapılmış. Tabii Hırvatistan turistik zenginlikleri, muhteşem doğası olan bir ülke… Avrupa Birliği’ndeki konumlandırmasının turizm odaklı olması tesadüf değil. Bütünü gören kazanır! Yani buradaki on turistten 9’unun Alman ya da Hollandalı olması hiç tesadüf değil!
Gelelim gördüğümüz doğal ve tarihi güzelliklere...
Porec’teki 3 gecenin sonunda türlü bakımını yaptığımız karavanımızla güneye Rijeka yakınlarındaki kamp alanlarıyla ünlü bir başka şehre, Njivice’ye sürüyoruz. 75-80 km/saat hızla gidiyoruz. Fazlasına gerek yok, araç büyük ama çok hafif! Yollar güzel, genelde hep paralı; duble değil ama gerektiği kadar şerit; doğayı gözeten cinsten! Bolca tünel var, çünkü gerekli; her yer ormanlık dağ alanı.Njivice’deki kamp alanı bir öncekinin belki 1/5’i kadar. Ancak güney daha sıcak. Deniz rüzgarsız. Kamp alanı köpekli ailelerle dolu. Sanki sadece biz varız köpeği olmayan. Sanırım burası pozisyonlamayı köpekli ailelere göre yapmış zira atık alanındaki ayrıştırma varillerinde “pet” ile ilgili 3 ayrı kategori vardı. Köpekler için duş alanı ve plaj ayrı örneğin. 1 gece kaldığımız Njivice bize harika gün batımı ile iyi seyirler diliyor.
Ardından Plitvička Jezera’dayız! Daha güneydoğu’ya doğru ilerledik! Hırvatistan'da Bosna-Hersek sınırına yakın UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesine aldığı bu milli park Avrupa’nın en güzel doğa harikası sayılıyor! Her yer su; her yer göl ve şelale… Minik göllerden oluşan bölgede sanki her yer sallanmış soda şişesinin açılma anı gibi; tabiri caizse her yerden su fışkırıyor.
Unesco’nun belirlediği kurallardan dolayı biletler sayı ile satılıyor. Çokça turist var; ilk kez alman çoğunluğu olmayan kozmopolit bir turist kitlesi gördük. Elbette ki Asyalılar bu kez Almanları sayıca bastırdı. Bölgede suya giriş yok; çokça uzun mesafeler yürüyorsunuz. İki ayrı rota var; minik göller bölgesi-3 saatlik; büyük şelale bölgesi 6 saatlik! Biz optimizasyon gereği, ilkini tercih ettik! 4 saatte bitirdik. Rota muazzam keyifli. Çocuklu aileler bebek arabası almasın! Belki demirli sırt kangurularından varsa kullanılabilir. Yanınıza bol atıştırmalık hatta öğle yemeği sandviçleri alın; ara ara müthiş manzaralı dinlenme bölgeleri var. Anlatılmaz, hatta fotoğraflar bile eksik kalır; ancak yaşanır; imkan varsa gidilecek yerler listesine alınız.
2 gece bu bölgede konaklıyoruz. Konakladığımız yer de milli parkın tabiatına uygun bir ekosisteme sahip.
Ardından Alfred Hitchcock’un en güzel gün batımının olduğunu söylediği Zadar’da alıyoruz soluğu. Zadar; Dalmaçya kıyısında yer alan, bir kale kent. Sahil kısmı da oldukça kalabalık; sebebi ise 2005 yılında Hırvat mimar Nikola Bašic tarafından yapılan Deniz Orgu. Bu org mimari bir obje ve deneysel müzik aleti olarak tanımlanıyor. Sahil boyunca mermer basamakların altına yerleştirilen farklı çap ve uzunluktaki 35 tane tüp sayesinde deniz dalgaları ve rüzgar doğal bir orkestraya dönüştürülmüş. Gerçekten büyüleyici.
Zadar’a yakın Zaton’da iki gece konakladıktan sonra, gördüğüm en güzel adalardan biri olan Hvar adasına geçiyoruz. Geçişi feribot ile yapıyoruz. Hvar’da Kuzey’de 3, Güney’de 3 gece olmak üzere uzunca kalıyoruz. Öyle ki burası bizi Dubrovnic fikrinden bile alıkoyuyor. Önceden görümüş olmamızın verdiği rahatlıkla da bu Ada’nın hakkını vermeye karar veriyoruz. Ada yelkenciler için olduğu kadar karavancılar için de müthiş. Eski kent merkezi StariGrad’a da ev sahipliği yapıyor. Hvar, Orta Dalmaçya kıyılarının açığında bir Hırvat adası. Upuzun ve çam ormanlarıyla kaplı. Zeytinyağı ve şarabıyla ünlü. Split ve zadar gibi bir kale kent. Şehir merkezinin dokusu korunmuş, hem de turistik. Gerek kent merkezi, gerekse doğasıyla bizi mest ediyor.
Hvar’dan sonra bu kez adanın güneyinden feribotla Maraska’ya ardından da Krka’ya geçiyoruz.
Krka… Yine Avrupa’nın en iddialı doğal güzelliklerinden olan Şelale; farklı bölgelerden oluşuyor. Biz mutlaka yüzmek istediğimiz için; yürüyüş yolunu da içeren Skardinski Bug girişi ve rotasını seçtik. İyiki de öyle yaptık. Bu arada giriş kısmının kıyusında Rüstem Paşa Kalesini gördük…Şehir rüya gibi… Burası krka nehrinin Adriyatiğe döküldüğü Sibenik Bölgesinde yer alıyor. Sibenik Bölgesi büyük bir deltanın üzerine yerleşmiş müthiş bir coğrafyaya sahip. Hem deniz hem nehrin oluşturduğu delta gölleri burada biraraya geliyor. Ben hayatımda kuğulu bir denizde yüzen yelkenliler görmemiş, kuğularla birlikte yüzmemiştim. Siz de görmediyseniz gidin görün… Burada rüya gibi anlar, akışlar, farklı bir enerji var! Suyun hidroelektrik enerjisinden çooook daha güçlü doğal ve mental enerjisini hissettiğiniz bir yer Krka!
Ulusal park müthiş turistik! 40 milletten bir çok insan var. Girişte büyük bir teknede hep birlikte bu rüyanın içinden geçiyoruz.Sazlıklar… Denizle gölün birleşiminden ortaya çıkan çarpıcı mavi yeşil, orman, kuğular, kanolar, yelkenliler… İnsanın ruhunu çalan bir bütün…
Zagreb’e dönerken yolda Tesla’nın doğduğu köy Similjan’a yakın Gospiç Nikola Tesla Anma Merkezi yakınlarından geçiyoruz. O da demiş ya; enerji bir güç olarak evrenin her yerinde! İnsanoğlu doğayı fiziksel olarak değil, mental olarak kullanmayı öğrenirse işte o zaman Saturn halkası kadar güçlü bir enerji alanı oluşturabiliriz.
Doğa…
Daha çok sevebilsek seni…
Neler değişir…
Çocuklardan notlar:
Anne ve Baba’dan Notlar:
Daha ne olsun...
Çocukla gezin! Çocukla plansız dahi olsa gezin! En yakından en uzağa, neresi olursa olsun, gezin.