Burcu Odabaş Burcu Odabaş
08 Temmuz 2022 Tüm Sera Gazı Emisyonlarının %40’ının Kaynağı: BİNALAR!
08 Temmuz 2022 - İnci'li Uzmanlar
Tüm Sera Gazı Emisyonlarının %40’ının Kaynağı: BİNALAR!
Tüm Sera Gazı Emisyonlarının %40’ının Kaynağı: BİNALAR!

Hepimizin çok iyi bildiği üzere, küresel ısınmayı 1.5°C'de tutmak için 2050 yılına kadar net sıfır karbon hedefine ulaşmak artık herkesin odak noktası oldu.  2016 yılında yürürlüğe giren ve günümüzde 191 ülkenin taraf olduğu Paris Anlaşması ile uyumlu sera gazı (GHG) azaltma hedeflerini belirleyen şirketlerin sıklıkla gözden kaçırdığı şey ise 2050 yılına kadar sadece net sıfırın değil, ilk adım olarak 2030 yılına kadar da önemli ölçüde karbon azaltımlarının sağlanmasıdır. 2030 hedeflerinin yerine getirilmesini sağlayacak ve genellikle şirketler tarafından üzerinde durulmayan önemli bir konu ise hizmet verdikleri bina ve tesislerdir.

Kullandığımız binalar, tüm sera gazı emisyonlarının yaklaşık %40'ını oluşturuyor.  Yapılan araştırmalara göre ise çoğu şirketin, günümüz ile 2030 arasında pratik olarak azaltabileceği emisyonların yarısından fazlası yeni inşaatlar ve de mevcut binalardan kaynaklı olacak. Başka bir deyişle, önce 2030 ve sonrasında 2050 hedeflerimize binalardaki sera gazı salınımlarını göz ardı ederek ulaşamayacağız.

Bu sebeple, sıfır karbon binaları hedeflemek fazlasıyla önemli. Ancak mümkün olan tüm emisyon kesintilerini sağlamanın kolay olmadığı da bir gerçeklik. Önemli gayrimenkul varlıklarına sahip çoğu şirketin üç temel zorlukla karşılaştığını söyleyebiliriz.

İlk olarak, çok az sayıda gayrimenkul sahibi, binalardan kaynaklı emisyonlarının gerçekte ne olduğu konusunda farkındalık ve gerekli temel bilgilere sahip durumda.  Bir şirket, emisyonlarını %40 oranında azaltması için temel bir yaklaşıma ve azaltım aksiyonlarını takip edebilmek için sistematik bir mekanizmaya ihtiyaç duyar. Bazen bu mekanizma; ışıklandırmadaki basit değişimler, ısıtma sisteminin kontrolü veya değiştirilmesi, kullanılmayan bölümlerin akşamları kapatılması gibi basit yöntemleri de içerebilir. 

İkinci zorluk ise, binaların ayak izlerinin bütünsel bir yaklaşımla ele alınması gerekliliğidir. Örneğin, tüm binaların veya tesislerin çatılarına güneş panelleri koyarak emisyonları yarı yarıya azaltabilmek mümkün olsaydı çok daha uzun zaman önce bir çözüme sahip olmuş olurduk ancak çok daha gerekli olan; tesislerin profillerini çıkarmak, bina bazında alınan güneş ışığı miktarı, yerel ve kamusal enerji kaynaklarının incelenmesi gibi tüm kaldıraçların denkleme dahil olduğu bir maliyet eğrisine göre hareket edilmesidir. Bu bütünsel yaklaşımla hareket ederek kabul edilebilir geri kazanımlar hesaplanmalı ve karbon azaltım hedefinizin gerisinde kalmamak ve harcanacak bütçeyi doğru belirleyerek ilerlemelisiniz.  Ayrıca pozitif bir yatırım getirisi (ROI) olarak değerlendirildiğinde; karbonsuzlaştırma faaliyetlerine daha erken başlayan bina sahiplerinin, akademisyenler tarafından “yeşil prim” olarak adlandırılan ve daha düşük karbonlu bina ve tesisler ile daha yüksek getiriler elde ettiği görülmektedir.

Bina/tesis emisyonlarını azaltmanın üçüncü büyük zorluğu ise çoğu şirketin doğru karbonsuzlaştırma aksiyonlarını yerine getirecek donanıma sahip olmamasıdır. Örneğin, ısıtma, havalandırma ve iklimlendirme sistemlerinin kurulması, doğru hizmet sağlayıcıya erişilmesi, tesislerde kiracı olarak faaliyet gösteren şirketlerin bu maliyetleri sahiplenmesi vb. konularda birden fazla aktörü içeren durumlar ortaya çıkması, karbondan arındırma hedeflerinin yerine getirilmesinde hareket alanını kısıtlayan önemli noktalardır. 

Birçok kuruluş için durum göz korkutucu olsa da çözüm aslında elimizde bulunan birçok veride ve içerisinde bulunduğumuz binalarda saklı. Bu verilerle başa çıkmak için titiz bir çaba sarf eden şirketler, emisyonlarında ciddi bir düşüş sağlamak için gerekli adımları kolayca atabilirler. 2030 artık çok da uzak bir tarih değil, zamanımızı değerli kullanıp öncelikle bir yerden başlamamız gerekiyor…

Kaynak: www.mckinsey.com

1789 Görüntülenme
3
0
82 + 79 =