Birgül Beşli Birgül Beşli
29 Mart 2021 Bir Hikaye Anlatıcısı: Sunay Akın
29 Mart 2021 - İnci'li Uzmanlar
Bir Hikaye Anlatıcısı: Sunay Akın
#popüler #röportajlar #uzmangörüşü #gelişim #trendler
Bir Hikaye Anlatıcısı: Sunay Akın

İyi bir hikaye anlatıcılığı için hayal gücünün önemli olduğunu, iyi bir hayal gücüne sahip olmanın ise en önemli yolunun okumaktan geçtiğini vurgulayan Sunay Akın, hikayesini ve müze çalışmalarını İnci Holding’e anlattı.

Şair, yazar, müzeci ve daha birçok şekilde tanıtabiliriz sizi, peki siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?"

Bir marifeti, ustalığı olmayan insanlar için kullanılan bir tanım vardır: “Okur, yazar”… Yani bu vatandaş okuma ve yazma biliyor, hepsi o… Altı yaşındayken benden bir yaş büyük olan ağabeyim ilkokula başlamıştı. Evde tek başınaydım

ve canım çok sıkılıyordu, oyun arkadaşımı kaybetmiştim. Akşamları onu ödev yaparken seyrediyor, ertesi gün okula gidince ben de kendi kendime “okulculuk” oynuyordum. Zaman içinde okuma ve yazmayı öğrendim ve dünyam

kitaplar oldu. Yıl 1968 idi… O yıldan beri okudum ve yazdım… Evet, sadece okudum ve yazdım, başka da hiçbir şey yapmadım. Bu yüzden ben bir “okur, yazar”ım.

 

Bir hikaye anlatıcısı Sunay Akın… Hem tek kişilik oyunlarıyla, hem de kitaplarıyla yılardır bizlere değişik hikayeler anlatıyor. Hikayelerinizde nerelerden besleniyorsunuz?

Trabzon’daki evimizin terasında, terzi babamın İstanbul’dan getirdiği eşyaların sandıkları dururdu, kışın tahtalarıyla sobayı tutuşturmak için… O sandıklardan bir sahne yapmıştım. Okuduğum kitaplardaki öyküleri ve seyrettiğim sinema filmlerini o sahnede mahalledeki arkadaşlarıma anlatırdım. Sahne deneyimim de böyle başladı! Müjdat Gezen Tiyatro Okulu’nda beş yıl ders verirken, tiyatro sanatının ustalarından ders de aldım. Hem öğretmen, hem öğrenciydim. 180 metrekarelik bir apartman dairesini kütüphane olarak kullanıyorum ve hala pek çok kitabım yer yokluğu yüzünden kolilerde duruyor. Hayatım müzelerde ve kütüphanelerde geçti, geçiyor… “Beslenmek” dediniz ya, yurtdışındaki kentlerde nerede ne yenilir bilmem, hiç de umurumda değil. Çünkü sahaflar, müzeler, antikacılar, kütüphaneler arasında koştururken ayaküstü sandviç yerim. Böyle olunca da sizlere anlattığım hikayelerin izini sürmeye daha çok zaman kalıyor.

 

Son yıllarda aslında iş dünyasında da popüler olan bir kavram hikaye anlatıcılığı. O yüzden size danışmak isteriz, sizce iyi bir hikaye anlatıcısı nasıl olunur? Özellikleri var mıdır?

Hayal gücünüzün altındaki ateş hiç sönmemeli, iyi bir hikaye anlatıcısı olabilmeniz için… Bunun da tek yolu okumaktır. Unutmayalım ki, beynimizde taşıdığımız sözcük sayısı kadar kendimizi anlatabilir ve karşımızdakini anlayabiliriz. Türkçe çok zengin bir dildir, dile hakim olmamız gerekir. Kitap okuyorsanız evinizde ve iş ortamınızda tekrara düşmez, sıradan bir hayat sürmezsiniz. Edebiyatın rüzgarına kanat açmak, tiyatro oyunlarını takip etmek, müzeler ve sergiler gezmektir, iyi bir hikaye anlatıcısı olmanın yolu.

 

Dünyanın dört bir yanından topladığınız oyuncakları Oyuncak Müzesi’nde bir araya getirdiniz. Türkiye’deki ilk oyuncak müzesini kurdunuz. Ne mutlu bize ki sayenizde oyuncak müzemiz oldu. Müze kurma fikri nasıl gelişti?

Okula başlayacağım yaz tatilinde, gezmek için babam bizi İstanbul’a getirmişti. İstanbul’daki ilk günümüzde gittiğimiz yer Arkeoloji Müzesi oldu. Sorarım, Anadolu’dan İstanbul’a gelen kaç ailenin ilk gün ziyaret etmeye gittiği ilk yer Arkeoloji Müzesi’dir. Babam çok mutluydu ve tüm günümüz orada geçti. Sergilenen eserlerin önündeki yazıları bizlere okuyor ve canlandırmalar yapıyordu. Tatil bitip geri döndüğümüzde yeni bir oyun keşfetmiştim: “Müzecilik”! Annemin kolyelerini, küpelerini, yüzüklerini bir çekmeceye koyup sokağa çıkarmıştım. Ama görmeliydiniz kurduğum o ilk müzeyi, ışıl ışıl parlıyordu… Arkadaşlarımla müzecilik oynarken pencerede çığlık atan annem, çığlık daha bitmeden yanımda belirdi! Hala birkaç saniyede üç katı nasıl indi, anlayabilmiş değilim! Şair ve yazar olarak yurtdışından pek çok davet alıyorum. 1990’ların başında böyle bir davet için Almanya’nın Nürnberg kentindeydim. Bu kentteki oyuncak müzesini gezince hayran oldum. Sonra gittiğim her ülkedeki oyun, oyuncak ve masal müzelerini gezmeye başladım. Kitaplarım okunmaya ve tek kişilik oyunlarım da dolu dolu oynanmaya başlamıştı. Ben de sanatçı teliflerimle ülkemde bir oyuncak müzesi kurmak için antika oyuncaklar satın almaya başladım. Göztepe semtinde aileme ait beş katlı tarihi köşkte 23 Nisan 2005 günü İstanbul Oyuncak Müzesi’ni açtım. Gaziantep, Antalya ve Samsun’da da birer oyuncak müzesi kurdum. Ataşehir’de bir Oyun Müzesi, Kartal’da da bir Masal Müzesi kazandırdım ülkeme. Barış Manço Müzesi’ni de kurdum. Şimdi de Kedi Müzesi ve Kardan Adam Müzesi için çalışmalar, araştırmalar yapıyorum.

 

İzmir’deki oyuncak müzesinin kuruluş hikayesinden de bahsedebilir misiniz?

Orası aslında Ümran Baradan’a ait bir yerdi. O dönem Konak Belediyesi Başkanı Sayın Hakan Tartan, oyuncak tarihinde önemli olan oyuncakları müzeye kazandırmak için yardım talep etmişti benden. Çünkü ellerinde, oyuncak tarihi bakımından müze değeri taşıyan bir koleksiyon yoktu. Ben de, yurtdışındaki tanıdığım, dostluğunu kazanmayı başardığım koleksiyonerlerden oyuncaklar aldım. Nasıl ki her tablo müzeye konulmazsa, her oyuncak da müze değeri taşımaz. Oyuncakta taklit çok, hem de çok fazladır. Şunu söylemeliyim ki, İzmir’e hak ettiği gibi daha güzel, daha büyük ve koleksiyonu daha zengin bir oyuncak müzesi kazandırmalıyız.

 

Çok fazla müze ve şehir gezen biri olarak sizi en çok etkileyen müzeleri okuyucularımızla paylaşmak ister misiniz?

O kadar çok ki… Öncelikle Nürnberg Oyuncak Müzesi… Stockholm, Lizbon, Basel, Colmar, Salzburg ve Prag oyuncak müzeleri… Sonra Londra’daki Victoria Albert Childhood Müzesi. Brüksel’de Magritte Müzesi. Amsterdam’da Reijk, Paris’de Dorsey, Viyana’da Doğa Tarihi Müzesi, Bregenz’de Vorarlberg, Bremerhaven’deki Göç Müzesi, Chicago’daki Bilim Müzesi, Tokyo’da Gelecek Müzesi, Bologna’da ilk anatomi dersinin yapıldığı Teatro Anatomico, Kopenhag’da Carlsberg Glyptotek, Madrid’te Del Prado, Atina’da Grek Teknoloji Müzesi, Moskova’da Gagarin Müzesi, Heidelberg’teki Eczacılık Müzesi, Washington’da Havacılık Müzesi. Dedim ya, o kadar çok ki…

 

Hikayelerinizde de sık sık değindiğiniz bir lider Atatürk. Size göre Atatürk’ün öne çıkan liderlik özelliği nedir? Okuyucularımıza Atatürk’ün hangi özelliklerini tanımalarını önerirsiniz?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk lider sıfatından da ötede bir insan, bir dehadır. Tarihteki en büyük şansımız böyle bir dehaya sahip olmamızdır. Ankara’dan İstanbul’a götürmek istediği kitaplarını, Çankaya Kütüphanesi’nde görevli Nuri Ulusu karton kutulara koyarken, Atatürk tahta bir sandıkla belirir… Ve şunları söyler: “Kurtuluş Savaşı’mızı bu sandıklardaki mermilerle kazandık. Kitaplarımı bu sandıklara koy, asıl savaşımız bundan sonra başlıyor.” İşte sizlere Atatürk… Bu öykü onun özelliklerini çok iyi anlatıyor.

 

Eklemek istedikleriniz varsa katkılarınızı almaktan memnuniyet duyarız.

Cevdet İnci bu toprakların, ülkemizin en güzel hikayelerinden biri, aydınlanma tarihimizde karanlığa ışık taşıyan çok değerli bir eldir… Bu ışığı günümüzde beş güzel ve cesur yürekli kadın daha da ileriye taşımaktadır. İnci Holding’in tüm çalışanlarına, değerli emekçilerine sevgi ve saygılarımı sunuyorum…

1853 Görüntülenme
2
0
41 + 90 =